Paylaş

Metal sözleşme sürecini değerlendiren EMEP MYK Üyesi Tarık Erkan, “İşçiler kendi talepleri etrafında birliğini sağlamalı, komitelerle sendikal bürokrasiyi aşacak bir iç örgütlülüğe sahip olmalı” dedi.

130 bin metal işçisini kapsayan MESS grup toplu sözleşme süreci zam ve grev tartışmalarıyla sürse de sonuç itibariyle sendikal demokrasiyi yeniden gündeme getirdi. Örneğin sektörde en çok üyeye sahip Türk Metal taslağını hazırlarken anket yaparak işçilerin fikirlerini aldı, Birleşik Metal-İş ise TİS komisyonları eliyle taslağı bizzat işçilerle birlikte hazırladı. Ancak her iki sendika da iş imza aşamasına geldiğinde işçi iradesini yok saydı. Türk Metal sözleşmeyi işçilere sormadan imzaladı. Saat ücretlerinde ilk altı ay için yüzde 17 zam, ikinci altı ay içinse yüzde 6 artı enflasyon farkı, üçüncü ve dördüncü altı aylar içinse enflasyon oranında artış yapılmasında anlaştı.

Üyeleri bu rakamları kabul etmediği için greve çıkacağını duyuran Birleşik Metal-İş ise birkaç gün sonra bakanlığın devreye girdiği toplantı sonunda aynı sözleşmeye ve yine işçilere sormadan imza attı. Grev kararı alınmasında etkili olan Gebze’de ise yine işçilere hiç sormadan ikinci bir şube açma kararı aldı. Yaşananları konuştuğumuz Emek Partisi MYK Üyesi Tarık Erkan, asıl sorunun işçilerin sendikalarda söz ve karar hakkının olmaması olduğunu belirterek “İşçiler kendi talepleri etrafında birliğini sağlamalı, komitelerle sendikal bürokrasiyi aşacak bir iç örgütlülüğe sahip olmalı” dedi.

Türk Metal ile MESS arasında sözleşme imzalandı. İmzalanan sözleşme işçilerce ‘kötünün iyisi’ olarak değerlendirildi. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk Metal yöneticileri sözleşmeyi “zafer” diye sundu. Zafer olarak adlandırılan sözleşmeye yakından bakınca söylenecek tek şey bu sözleşmenin yoksulluğa devam sözleşmesi olduğudur. Her şeyden önce gerçek enflasyon rakamlarının oldukça gerisinde. Yani işçiler bir kez daha enflasyona ezdirilmiştir. Son 12 ayda elektriğe yüzde 65, doğalgaza yüzde 56.8, gıdaya yüzde 20, taze meyve sebzeye yüzde 25 zam geldi ve bağıtlanan sözleşme bu rakamların çok gerisinde.

Ancak Türk Metal şube yöneticileri ve işyeri temsilcileri, patron temsilcileri ile birlikte aylardır fabrikalarda ekonomik kriz koşulları, kamu ve TÜPRAŞ’ta imzalanan sözleşmeleri örnek göstererek beklentileri düşürüyor, sözleşmenin en fazla yüzde 12-13 seviyesinde imzalanacağı yönünde propaganda sürdürüyordu. Yaratılan algının sonucu olarak Türk Metal üyesi işçilerin ana gövdesi varılan anlaşmayı olumlu karşıladı.

Lakin bu atmosfer uzun sürmedi, gerçeklerin duvarına çarpıp parçalandı. Türk Metal’in örgütlü olduğu işyerlerinde ilk tepkiyi verenler de gelişmeleri yakından takip edip, doğru değerlendiren işçiler oldu. Bunun için Evrensel gazetesinde yayınlanan Ankara’dan İzmir’e, Trakya’dan Kocaeli ve Eskişehir’e sözleşmeye ilişkin röportajlar ve işçi mektuplarına bakmak yeterli. Örneğin Ford Otosan’dan yayınlanan mektupta bir işçinin söylediği “Sadece ben patrona 110 bin lira kazandırdım. O bana 450 lira zammı layık gördü” sözü önemli, çünkü esasen mesele bu kadar yalın. Metal ve otomotiv sektörü gibi imalat sanayinin lokomotifi bir sektörde patronlar kârlarına kâr katarken işçilere sefalet ücreti diyebileceğimiz bir rakam reva görülüyor.

Ayrıca bu sözleşme ile eski ve yeni işçi arasındaki ücret farkı da arttı. Bir yanda 450 lira zam alan işçiler, bir yanda 950-1000 lira zam alan işçiler var. Dolayısıyla sendikacılar bu sözleşmeye imza atarken, sendikaların varlık nedenleri arasında yer alan işçiler arasındaki her türden rekabeti ortadan kaldırmak ilkesini de açıkça çiğnemiştir.  

İMZALAR ATILIRKEN İŞÇİ İRADESİ YOK SAYILDI
Birleşik Metal-İş Sendikası ise önce greve çıkacağını duyurdu sonra aynı sözleşmeye imza attı. Gebze ağırlıklı olmak üzere, işçiler grev demişti. ‘Taslağı işçiler hazırladı, sözleşme ise işçiye sorulmadan imzalandı’ eleştirileri var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilindiği gibi; Türk Metal’in MESS ile görüştüğü saatlerde, Birleşik Metal-İş Sendikası yöneticileri de MESS tarafından görüşmeye çağrılmış, aynı rakamlar o görüşmede gündeme gelmişti, sendika yöneticileri ise işçilere sormadan imzalayamayız diyerek görüşmeden ayrılmıştı. Nihayetinde işyeri temsilcileri işyerlerinde işçilere sormuş, işçiler de bu rakamlara onay vermemiş, grev demişti. Sendika Merkez TİS Komisyonunda da benzer bir süreç yaşanmış ve sendika, üyesi işçilere ve kamuoyuna 5 Şubat tarihinde grev uygulamasının başlayacağını duyurmuştu. Grev kararının alınmasında da Gebze bölgesindeki işçilerin tutumu belirleyici oldu. Sonuç olarak buraya kadar yaşananlar az çok sendika içi demokrasinin işletildiği her sendika için olması gereken.

Peki, grev kararının alınmasının ardından ne beklenir? Tabii ki hızla grev hazırlıklarının başlaması, olası bir grev yasağı durumuna karşı yapılacakların hazırlıklarına girişilmesi. Lakin işyerlerinden gelen bilgiler tablonun hiç de böyle olmadığı, bir karar açıklanmış olmasına karşılık bu hazırlıkların başlamadığı şeklindeydi. Dolayısıyla bu tablo sendikal bürokrasinin bir uzlaşı aradığı yönünde yorumlanmıştı partimiz ve işçilerce. Ve beklenen oldu. Birleşik Metal greve sayılı günler kala, işçiler hafta tatilindeyken sözleşmeyi imzaladı, üstelik grev nedeni saydığı rakama, üstelik işçilere sormadan.

Sendika genel merkezi tarafından sosyal medya hesapları üzerinden kamuoyu ile paylaşılan da bu kararın şube başkanları ile birlikte alındığı. Anlaşılan o ki, şube başkanları da sözleşmenin bu şekilde imzalanmasına onay vermiş. Onlar da dönüp işyeri temsilcilerine, işçilere sorma ihtiyacı duymamış. Bu da hiç şaşırtıcı değil; bürokrasi şubelerden genel merkezlere sendikaların her kademesinde yer etmiş durumda ve işçi adına karar vermekte bir beis görmüyorlar. Tabi işçilerin fabrikalarda kendi iç örgütlülükleri olmayınca, kendi kurdukları komitelerle, kendileri karar alan ve uygulayan bir noktada olmayınca bürokrasiyi aşamıyor. Türk Metal, Birleşik Metal ve Özçelik-İş üyesi metal işçilerinin bu süreçten çıkarmaları gereken ders bu diye düşünüyoruz. İşçiler bürokrasiyi aşamadıkça çalışma ve yaşam koşulları da değişmeyecek.

GEBZE’YE İKİNCİ ŞUBE KARARI TEPEDEN ALINDI
Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi, dört ay önce gerçekleştirdiği genel kurulda yönetimini yeniledi. Kongre sonrası dört aylık süreç TİS süreciyle iç içe geçti. Yenilenmenin bu sürece etkisi nasıl oldu, işçilerin beklentisi açısından ne dersiniz?

Birleşik Metal-İş Gebze Şubesinin dört ay önce yapılan genel kurulunda iki liste yarışmıştı. Yeni yönetim 8 oy farkla seçimleri kazandı. Gebze şube kongresi, iki ayrı liste yarışsa da sendikal bürokrasiye duyulan öfkenin açığa çıktığı bir kongre oldu, kürsüyü kullanan delegeler bunu açıklıkla ifade etti.

Partimiz de, sadece kongre sürecinde değil kurulduğu günden bu yana tüm faaliyetleri sırasında işçilerinin sendikal bürokrasiyi aşacak şekilde bir iç örgütlülüğe sahip olması gerektiğine vurgu yapıyor ve bunu örgütlemeye çalışıyor. Bu dönemde de sendikaların karar alma süreçlerinde işçilerin söz ve karar sahibi olması gerektiğine, bu amaçla işçilerce seçilecek işyeri komitelerinin kurulmasının önemine değindik. Metal işçileri ile sürdürdüğümüz tartışmada da, Birleşik Metal-İş Sendikasının “söz, yetki, karar tabanındır” ilkesinin gerçekten hayat bulabilmesi için sendika içi demokrasiyi işletecek mekanizmaların kurulmasının zorunluluğuna dikkat çektik. Görünen odur ki delegasyon da Selçuk Çiftçi başkanlığındaki yeni yönetimi demokrasiyi işleteceği düşüncesi ile göreve getirdi. Elbette ki dört ay kısa bir süre, ama yaşananlar, söylenenlerle yapılanlar arasında çelişki var dedirtiyor.

Her şeyden önce 130 bin işçiyi ve ailesini doğrudan ilgilendiren MESS grup toplu iş sözleşmesinde takınılan tutum soru işaretlerini beraberinde getirdi. Grev kararı alınmasında etkili olduğu herkesçe bilinen Gebze Şubenin bağlı olduğu işyerlerinde Türk Metal tarafından imzalanan sözleşmeye imza atılmaması ve greve çıkılması yönünde bir eğilim varken, genel merkeze imzalaması yönünde yetki verildi. En azından genel merkezin açıklaması bu yönde ve şubeden bu konuda bir yalanlama gelmedi. Grev hazırlıklarına başlanmamış olması, kongre boyunca “sendika içi demokrasi” diyerek en kritik anda bunun gereğinin yapılmaması üzerinde durulmalı. Çünkü sendikal hareketin tarihi “demokrasi, demokrasi” deyip, yetki aldıktan sonra en tepedeki bürokrattan geri kalmayan şube başkan ve yöneticileri ile dolu.

Birleşik Metal-İş’in TİS grev aşamasındayken Gebze Şubesi’ni ikiye bölme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Böyle bir ihtiyacı belirleyecek olan sendikal hareketin gelişimine, sınıf hareketinin gelişimine yapacağı katkıdır. Gebze, 11 organize sanayi bölgesi, yüzlerce örgütsüz işyeri ve on binlerce metal işçisi ile anılan bir bölge. Dolayısıyla bu durum metal işçisinin örgütlenmesine, hareketin gelişimine bir katkı sunacaksa, amaç bu ise elbette gündeme getirilebilir. Lakin Gebze’de yeni bir şube açılması ve mevcut şubenin bölünmesinin gündeme getirilmesi bizzat genel merkez eliyle olmuştur. Yani metal işçileri ile tartışılmadan, gerçekten böyle bir ihtiyaç var mı, yok mu onlara danışılmadan, işçi ile bir fikir birliğine varılmadan, tepeden inme bir kararla gündeme getirilmesi kabul edilebilir değil. Üstelik yeni bir şubenin açılmasına yönelik pratik adımlar sizin de belirttiğiniz gibi sözleşme sürecinde, grev arifesinde atılmıştır. İşçiyi mücadeleye hazırlamak dururken, işçileri bölecek, ayrıştıracak adımların atılması kabul edilemez. Atılan bu adımlar, gerek sendika genel merkezi gerekse de şube yönetiminin takındığı tutum; kongre sürecinde iki ayrı liste ile seçimlere girilmesinin yarattığı ayrışmayı derinleştirmiştir. Metal işçisinin patronlar, MESS, hükümet, sendikal bürokrasi marifetiyle sefalet ücretine mahkum edilmeye çalışıldığı koşullarda yani birliğe, birlikte mücadeleye en fazla ihtiyaç duyduğu bir ortamda ayrışmayı derinleştirmeye, işçiyi bölmeye hizmet edecek her türden tutumun karşısında olduğumuzu ifade edelim.

Şube kongresinin ardından alınan bu karar, ilk bakışta mevcut genel merkez ve şube yönetimine muhalif olarak ortaya çıkmış ve seçilmiş bir yönetime karşı girişilen bir hamle olarak görünüyor. Lakin ikinci bir şube açılması ve şubenin bölünmesi girişimlerine yeni seçilen yönetim cephesinden bir itirazın gelmemesi, üstelik bizzat Gebze Şube Temsilciler Kurulunda bu kararın olumlu olduğu yönünde sarf edilen sözler, genel merkez ve şubenin bu konuda fikir birliği içinde olduğunu gösteriyor. Anlaşılan odur ki; onca mücadele lafı edip, greve sayılı günler kala sözleşmenin imzalanması yönünde fikir birliği içinde olanlar, bu konuda da aynı tavır içindeler.

Sendikal bürokrasinin en iyi yaptığı şey, söylediği sözle icraatının aynı olmamasıdır. Bunu da en iyi metal işçisi bilir. Şimdi işçiye rağmen bir karar alınmıştır. Gebze’de ikinci bir şube açılacaktır. Kongreden bu yana takılan tutum, sarf edilen sözler fabrikalar ve işçiler arasındaki birliğe zarar vermiş hatta öylesine ileri gidilmiştir ki “Biz solcuyuz, onlar sağcı”, “Biz ilericiyiz, onlar gerici” gibi laflar edilmiştir. Bu dönem bürokrasinin, kendini gizlemek için yalandan, riyakarlıktan geri durmayacağını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Birliği, mücadeleyi savunduğunu iddia edenler “İkinci bir şubeye karşı çıkmayanlar, greve hayır diyenler” bile diyebilmiştir. Hiç kuşku yok ki bu tutum ve davranışlar sadece ve sadece işçilerin ortak mücadelesine zarar verir, birliğini zedeler. Peki, kim kazanır? Patronlar. Bu tutumları takınanlar bilerek ya da bilmeyerek patronların ekmeğine yağ sürüyor. Partimiz dün olduğu gibi bugün de işçileri bölen her türlü tutumun karşısında olacaktır. İşçilerin sermayeye ve onun partilerine karşı birliğini sağlamak üzere mücadele edecektir.

İŞÇİ KADERİNİ ELİNE ALMALI
Metal işçilerine çağrınız nedir?

Az önce de ifade ettiğim gibi metal işçileri sendikal bürokrasiyi aşacak bir iç örgütlülüğe sahip olmalılar. Bunu sağlamak üzere bir an evvel harekete geçmelidir işçiler. Bugün maalesef sözleşme sürecinde yaşanan olumsuzlar, ikinci bir şube açılması konusunda kendisine sorulmaması gibi son derece hayati durumlar karşısında tavrını örgütlü bir şekilde ortaya koyabilecek durumda değil. İşçi için bugün böyle olabilir ama bu yarın bu durumu değiştiremeyeceği anlamına gelmez. Şimdi yapması gereken iki ayrı şube de olsa, şube ya da işyeri ayrımı yapmaksızın kendi talepleri etrafında birliğini yeniden sağlamasıdır. Bunun çabası ve gayreti içerisinde olmalıdır. İşyeri komiteleri etrafında bir birlik, işçilerce kurulacak bu komiteler arasında bir koordinasyon ile kendi kaderini eline almalıdır. Partimiz bu mücadelesinde metal işçisi ile beraber olacaktır.

Haber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.