Paylaş

Son yirmi yılda ardı ardına Çözüm Süreçleri yaşadık, tıpkı Haçlı Seferleri gibi. İlki ve etkilisi Kuzey Kıbrıs’ın başından Denktaş merhumun gönderilmesi ve iki taksimli yapının ‘Çözümsüzlük çözüm değildir’ diyerek adanın tümden Rumlara/Yunanlılara/Avrupalılara peşkeş çekilmesiydi; Allah’tan Güney Kıbrıs halkı ‘Yes be annem!’ demedi de bugün KKTC diye bir devlet ve çifte şeritli ay-yıldızlı bir bayrak hâlâ var.

Ergenekon ve Balyoz gibi doğrudan Türk Ordusuna yönelik kumpaslar; ‘Açılım’, ‘Çözüm’ adı altında gerçekleştirilen ve hem PKK’lı teröristlerin hem de teröritbaşı Apo’nun (nâm-ı diğer İmralı) resmî olarak muhatap alındığı süreçlerle eşgüdüm içerisindeydi. Ne günlerdi, tekrarından Allah esirgesin zira sosyoloji üstadının dediği üzere “kitlelerin aklı yoktur”. Haziran 2015 Seçimleri sonrası terörle müzakere edilemeyeceğini ancak mücadele edilebileceğini anladık ve Hendek Operasyonlarıyla zevâhiri kurtardık ama yüzlerce şehit ve gazi verdik.

Sihirli bir kelime gibiydi çözüm ve matruşka bebeklerinki gibi içinden kaç tane çıkacağını kestiremiyordunuz. En uzun sınır komşumuz ve din kardeşimiz pozisyonundayken Suriye İçsavaşı’na Amerika’nın yancısı olarak müdahil olmuştuk; o pozisyonu da TSK Harekâtlarıyla 5-6 yıl sonra değiştirmiştik. Değişmeyen yan, Suriyelilerin artan bir şekilde ve memleket sathına dağıtılarak geçici’likten yavaş yavaş kalıcı’lığa evrilmesiydi. Astana ve Soçi görüşmelerinin, mutabakatlarının bile üzerinden 4 yıl geçti, Suriye’de savaş çoktan bitti; niye kimse yerinden kıpırdamıyor?! Bu iş ranta ve konu statükoya mı dönüştü?

Dördüncü süreç ise geçtiğimiz yıl ABD’nin Afganistan’ı Tâliban’a devretmesiyle başlamış görünüyor. 15-20 yıldır Kuzey Pakistan’ı da istikrarsızlaştırmaya çalışan Amerika’nın Başkanı ile bizim Cumhurbaşkanı’nın görüşmesi sonrasında artarak süren Afganlı-Pakistanlı göçü şehirlerimizde güvenlik sorunu ve toplumsal gerilim noktasına dönüştü. Milyon milyon rakamları çekirdek çitler / çerez yer gibi konuşuyoruz. En alt keseden ağzını açan istatistikler 4 milyona yakın Suriyeliden ve 1,5 milyona yakın Afganlı-Pakistanlıdan bahsediyor. Ya kayıtdışı ve kaçakların sayısı bu işlere millî beka noktasından bakanların dediği gibiyse ne olacak?!

Çözüm 1’de hedef Kıbrıs’ın kuzeyindeki Yavru Vatan ve Türkiye’nin güneyindeki deniz yani Mavi Vatan’dı. Çözüm 2’de Türkiye’nin güneydoğu toprakları ile Irak ve Suriye’nin kuzeyinin ortaklığı hedeflenmişti. Çözüm 3’teyse Türkiye’nin Suriye sınırındaki güney toprakları ve Atatürk’ün yadigârı ama Suriye’nin de kuyruk acısı olan Hatay, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu Güvenli Bölgelere mukabil Suriye’nin Türkiye içindeki nüfus ve nüfuz bölgelerine dönüştü. Fakat dördüncüsü; hep erkek ve eli silah tutan türünden olması hasebiyle, başta İstanbul olmak üzere doğrudan büyük şehirlere yönelmesi nedeniyle Türkiye için bir iç güvenlik sorunudur hatta Allah korusun artık sönümlenmiş olan Afganistan ve Suriye iç savaşlarının bu topraklarda yeniden harlanmasına sebep olabilir ki en kötü ihtimaldir.

Üniversiteden hocam Prof. Kemal Beydilli’nin “1828 – 1829 Osmanlı – Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler” diye bir kitabı vardı. Yani göçürme işi diğer bir Profesör Ümit Özdağ’ın yazdığı gibi “Stratejik Göç Mühendisliği”dir. İlkinin sonunda kurulan Ermenistan’la hem bizim hem de can Azerbaycan’ın neden bir türlü normalleşemediğini geçen 1,5 asırlık tecrübede herhalde milletçe öğrendik. Sanki bu defa da hedef Dördüncü Haçlı Seferi’ne benzer bir şekilde İstanbul gibi gözüküyor. Emniyet ve Valilik verilerinde bile 542 bin Suriyeliye karşı 763 bin düzenli göçmenden bahsedilmesi endişemizi haklı çıkarmaktadır. Diyelim ki bir o kadar da kaçak ve düzensiz göçmen var; İstanbul’da bir deprem olduğunda veya Rusya-Ukrayna Savaşı herhangi bir NATO ülkesine bulaştığında ve Türkiye de buna dahil olduğunda ülke ekonomisin kalbi olan şehirde 2-3 milyonluk kitlenin kontrolünü nasıl sağlayacaksınız? I.Dünya Savaşı esnasında HınçakTaşnak gibi çetelerin neler yaptığını açın tarih kitaplarını okuyun.

Çözümler, çözülüm’dü ki zor-belâ atlattık; göçler ve göçürme, göçertmeye dönüşmesin.

Haber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.