Paylaş

Diye bir ses duydum!

O sırada Helikon sanat evinin duvarlarında ki tablolara ve heykellere bakıyordum. Hani savaşta, bir şarapnel parçası vücudunuza çarpar da, neye uğradığınızı şaşırırsınız ya!

Öyle oldum işte. Sesin geldiği yöne doğru döndüğümde, Sanatçı Soheila Bahadormanesh!

Eseri hakkında bilgi veriyordu sanatseverlere,

Mahkemelerde hakimlerin kullandığı tahta bir çekiç ve birkaç da kırık ceviz vardı tabloda.

O ifade, o zeka, o incelik, ve tabloda ki uyum büyülemişti beni.

Hani vizontele filminde deli emin “şerefsizim benim aklıma gelmişti” demişti ya!

Keşke ben söyleyebilseydim o sözleri, keşke ben çizebilseydim bu tabloyu diye ahlandım vahlandım!

İşte bu ilk görüşte yaşadığım travma, eserin sahibine duyduğum hayranlığı bu güne taşıdı ve bu kıymetli sanatçıyı sizlerle de tanıştırabilmek, sizlere tanıtabilmek için ilk defa bir röportaj denemesinde bulundum.

Detaylar aşağıda, buyurun afiyetle okuyun.

Sürç-ü lisan ettikse hamd ola….

Yücel Alpay Demir

 

-Soheila hanım merhaba, okurlarımız için seni tanıtan birkaç cümle ile kendini anlatır mısın;

Kendimi tanıtmayı sevmiyorum aslında, şiirlerimin arkasına gizlenmeyi tercih ediyorum, genelde kendimi anlatmak için resimlerimi sergileyip ya da şiirlerimi okuyorum.

Birkaç yıl önce ülkemi terk edip Türkiye’de kalmaya karar verdim, burada tanıdığım insanlarda özel bir şey vardı, bana güç veren bir şey, ben bu ülkedeki insanları çok sevdim, onları ve Türkiye’yi benimsedim.

İranlıyım, İran’ın küçük bir şehrinde doğdum, ben bir aylıkken ailem Tehran’a taşınmaya karar vermiş; Tehran’da okudum ve büyüdüm, duygusal bir yapıya sahibim ama aynı zamanda mantıklıyım ve mantığım çoğu zaman duygularımdan üstün geliyor.

Bilgisayar ve yazılım okudum, ama ilginç bir şekilde o bilgisayarın soğuk ve sert ortamında, şiirlerimi söyleyip, manevi bir boyuta geçebiliyordum, şimdi hayatımda yalnızca resim ve şiir var, içlerinde de ben varım.

“Yıllar sonra içimden yükselen yüksek sesle ben ‘’Soheilayım’’, ‘’ Soheila Bahadormanesh’’ evet ben Soheila’yım diyebiliyorum, ve bunu sanatıma borçluyum. “

-Neden resim çizmeyi seçtin şiir yeterli değil miydi?

Sesimi dünyaya iletmek için güçlü bir araca ihtiyacım vardı, şiirden daha güçlü bir şeye, daha evrensel bir medyuma, yani dil sıkıntısı olmayan bir araca! resim gibi,

Ve bunu kardeşime borçluyum, o benim yeteneğimi keşf etti ve arkamda durdu, yol gösterdi. Bu yeteneğimi fark ettikten sonra, artık küçük çerçevelerin içinden yüksek sesle sözümü söyleyebiliyordum, örneği beni size tanıtan o ‘’Ceviz’’ tablosu”                                                 

   -Sanat senin açından ne demek?

 Nasıl ki bir evi inşa ederken o taşları üst üste koyuyoruz, nasıl ki o ev bitince sokakta yerini buluyor, ve nasıl ki o sokak o ilçede, ilçe o ilde ve iller de şehirde ve şehirler de o ülkede, ve hepsi o ülkenin tarihi yapısının nasıl var oluşunu beyan ediyorlarsa,

Sanat’ta aynı şekilde bir insanın düşüncesini,  bir araya gelince o ulusun görüşünü ve bir ülkenin kültürünü inşa eden objelerin göstergesidir, Ve biz o sanatı sergilediğimizde aslında o bölgenin o ülkenin o toplumun bize kazandırdığı kültürünü tanıtmış oluyoruz.

Sanat kalemi eline al bir şey yaz değil!

Sanat fırçayı eline al bir şey çiz değil!

Sanatın arkasında yatan o his, o ‘’beni’’ değişteren, o ‘’beni’’ kendime getiren içeriktir. Sanat, unuttuklarımı hatırlamaktır.

Sanat sadece ellerimizle bir eser yaratmak değil, davranışlarla, susmakla, konuşmakla, gitmekle, gelmekle, o bozulmuş dengeyi tuturmaktır. “Sanat insanlığı kendine getirmek için narin bir fiskedir.”

Sanat, nasıl yaşanması gerektiğini öğreten bir maksattır.

Sanat, kültürü doğru inşa etmenin, taşları sağlam koymanın ve onu mühafize etmenin bir yankısıdır. Sanata beyinimizden başlamamız gerekiyor, gözlerimizi bir daha yıkayıp ve daha şefaf görmemiz lazım, doğru görmeyi öğrenmemiz demektir ‘’Sanat’’.

-Sanatla birlikteliği yakalamak için ne yapılmalıyız?

Önce kendimizden başlamamız gerek ve kendimize şu soruyu sormalıyız: ”ben kimim, ne maksatla varım, gerçek saadet nedir, benim hayatımın içeriği nasıl bir şey olmalı vs….’,

İçeriksiz ve niteliksiz bir ortam zamanla kültürden, doğru düşüncenden bizleri uzaklaştırıp kalitesi ve niceliği düşük bir ortama dönüşebilir, “doğru içerik yok ise, hayat yemek içmek ve uymaktan ibaret olur’.

Yani ”cahil” bir kitlenin bir üyesi olmamak adına önce kendi kendimizin sanatçısı olmalıyız.

Çünkü Sanat, milletler arasında kültürel inşa araçlarının en önemlisidir.

Düzgün bir kültürde sanatın yapı taşları sağlam bir şekilde atılır ve korunur,  zira “sanat” bir milletin kültürünün yansımasıdır.

Biraz önce bahsettiğim o narin fiskeyi önce kendimize vurmalıyız,  neden 2×2=4 eder, neden 3 ya da 5 etmiyor diye düşünmeliyiz, sanatsız yani içeriksiz bir yaşam şöyle bir şeydir, al şablonu aynısını çiz ve kopyasını çek devam et.

Sanat, attığımız her adımın hesabını kendimizden ve diğer insanlardan sormaktır, ve ”insanlığa yanlış yapanlar sanattan kaçanlar uzak duranlar olsa gerek”.

Şimdi onlara sorsanız derler ki ”hayır, ben sürekli sanatla iç içeyim.”. Acaba o bildiğimiz çiçek böcek tablusu mu?  Ya da beni sadece ağlatan ve güldüren ama düşündürmeyen düşünmekten alıkoyan dizi, film, tiyatrosu mu?

Ya da o benden alan ama bana bir şeyler vermeyen konferanslar, seminerler, hangisi?

İçinde fasulye olmayan piyaz gibi mi? Ya da içinde nuhutu olmayan nohutlu pilav?   Hangisi!

Uzun lafın uzunu, sanatın tarifini bir yerde yanlış anlamamış olmamız gerek.

El becerisini Sanatla karıştırmamalıyız.

Sanat sadece el becerisi değil, o el becerisinin adı zaten sanat değil ”maharet”

Sanat o el becerisiyle insanları düşündürmek, onlara bir şeylerin eksik ya da fazla olmasını göstermektir. Sanat bir ülkenin bozulmuş dengesinin düzeltme aletidir, eğer sanata saygımız olmazsa, onu görmezden gelip ya da onunla itina ile ilgilenmesek, savaşta bir ülkeye saldıran ve o ülkenin kültürünü, sanatını, tarihini topa tutan bir ordudan farkımız kalmaz. Bir ülkenin tarihini gösteren yine sanatıdır.

-Sence bozulmuş dediğin denge düzelir mi?

 Düşünün bir yerde, örneğin bir evde ne zaman denge bozulur, ya bir makinada!

Bir evde o evin sorumluları biribirinin elini bıraktığı, bir birini duymadığı yada duymak istemediği an, makinada dişliler birbirinin içinden çıktığı birbirine değmeden kendi başlarına döndüğü zaman,  yani her biri başka yöne gittiğinde.

Sanat, aksaklıkların görülmesini, hatırlanmasını, kaç boyuttan yansıması gerektiğini ortaya çıkarır, artık devamını insanlar kendisi düzeltir, zor bir iş ama imkansız değil.

Ama istenirse!

Sanat her medyumu kullanarak oraya ulaşabilir, unutmayalım bu dünyaya sadece tüketici olarak gelmedik,

Ömrümüzü tüketirken zamanı ve dünyayı tüketmeye gelmedik!

Unutmayalım ki insan ruhunu parlatan sanattır. Unutmayalım kötü yada iyi sanat yoktur, etkili va etkisiz sanat vardır, düşündüren ve ya uyutan var!

Sohbeti bir şiirle bitirelim gerçi sen duygularını farsça kaleme alıyorsun ama bir şiirini Türkçe tercümesi ile okurlarımıza armağan edelim!

 Sana o acı verici derdi anlatmamın ne yararı var ki?

Sen ki o acının ta kendisisin ve ben her daim o acıyı tadıyorum,

Yeter feryat figan alışmadın mı hala o derde?

Ben alıştığım için, artık susuyorum.

 

Soheila Bahadormanesh

 

Haber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.