Paylaş

Sözde, bütün dünyaya corona virüsü bulaşmış tüm insanlığı iyileştireyim diye de virüsü öldürecek ilaç bana verilmişti!

Kim verdi?

Neden bana verdi?

İnanın bilmiyorum!

Tek bildiğim, ben ilacı yetiştirmek için koşarak yaklaştıkça domino taşı gibi ard arda devrilen insanların!

  • Boşuna uğraşma, bu dünya artık iflah olmaz el birliği ile sonunu getirdik…

Dök elindekileri, ebedi aleme geç kalma, sende yetiş bize, çaban işe yaramayacak sözleriydi!

***

Koşmaya devam ediyordum, oğlumu, kızımı ve yüzleri gözümün önünden bir türlü gitmeyen bütün sevdiklerimi bulmalıydım.

En azından onları kurtarmalıyım diye düşündüm.

Gözüm, eksi milyar yıllardan ileriye doğru akan rakamlardan ibaret bir zaman sayacına takıldı, hem koşuyor hem de göz ucu ile “anladığım kadarıyla dünyanın kalan ömrünü gösteren”  saat benzeri kronometreyi takip ediyordum!

Saatli bombalarda olanların biraz daha büyük ve biraz daha çok hanelisi, ufuk çizgisine yakın bir noktada çalışıyordu…

***

Eksi yıllardan artı yıllara, yani milattan sonraya geçtikten sonra kıyametin yaklaştığını anlamış olacağım ki daha hızlı koşmaya başladım.

Ben canla başla koşarken, etraftaki binalar devriliyor, karşıma çıkan yollar yıkılıyordu…

Mecburen uzun adımlarla yıkıntıların üzerinden atlayarak aşıyor ileride hayal meyal gözüken insan karartılarına yetişmeye çalışıyordum…

Ve nihayet yetiştim, yetiştim ama herkes büyük buharlı bir gemiye dolmuş, gemide limandan az önce ayrılmıştı.

Gemi o kadar yakındı ki, güvertedeki insanların yüzlerini görebiliyordum.

Hiç kimsenin endişeli veya korkmuş değildi, yüzler gülüyordu!

***

Rüzgarda saçları dalgalanan hayli yaşlıca bir teyze gülümseyen bir yüz ifadesiyle…

  • Haydi oğlum atla suya, yüzerek gel, senide alacağız dedi!

Telaştan gözlerim yuvalarından fırlayacak gibiydi, Oğlum, kızım dedim!

  • Korkma! Çocukların, ailen, sevdiğin herkes bindi, sadece sen kaldın, at o elindeki ilacı, artık kimsenin ihtiyacı yok ona…

Çok güzel bir yere gidiyoruz, orada her şey çok güzel, herkes mutlu, herkesin gözü aydın olacak…

Orada insanları birbirine düşüren politikacılar ve onların yardakçıları da olmayacak huzur içerisinde yaşayacağız dedi!

Attım kendimi suların derinliklerine var gücümle gemiye yaklaşmak için kulaç atarken uyandım!

Uyandım ama ne uyandım.

***

Kan ter içerisinde uyandım, ne kabustu ama!

Sonu güzel olsa da ömrümden ömür gitmişti…

Kalkmaya çalıştım olmadı üzerimde büyük bir ağırlık hissettim, dilim damağım kurumuştu, ağzımda sanki küçük çiviler raptiyeler vardı, yutkunamıyordum!

Su içmem lazımdı, bu şekilde ne kadar dayanabilirim bilmiyordum, Allah korusun boğulabilirdim!

Yavaş yavaş dilimi hareket ettirmeye çalıştım, ben dilimi hareket ettikçe dilim ıslanmaya, tükürük oluşturmaya başladı, dilim hareket ettikçe ağzımdaki sıvı hareketliliği çoğaldı ve hamdolsun yutkunmayı başardım!

Yutkundukça boğazımdaki batmalar tamamen geçti, artık su içmesem bile olurdu!

Üzerimdeki ağırlık ta kalkınca yataktan doğruldum, ve Allah’a binlerce kez daha bana bir dil verdiği için, verdiği her şey için bir kez daha şükrettim.

Meğer dil ne kadar önemliymiş! İhtiyacım olan suyu kısa bir sürede kendisi üretmişti!

***

Kendi kendime söz verdim, dilimin kıymetini daha fazla bileceğim ve dil deyince  sadece konuşma dilim gelmeyecek aklıma…

İnanın bu gece yutkunma dilim konuşma dilimden daha önemliydi benim için

“gerçi yüce Allah’ın bize verdiği, bahşettiği ne önemli değil ki!”

diye düşündü Cka

Selam ve dua ile…

Haber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.